Bir Kaçış Yolu Olarak; Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (HAGB)

Cuma, Haziran 30, 2017, 11:24

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması 5271 sayılı  Ceza Muhakemesi Kanununun 231. maddesinin 5 ila 11. fıkraları arasında düzenlenmektedir. Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmedilen cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası olması durumunda, CMK m.231/5-6’da aranan şartlar oluştuğunda hüküm açıklanmayıp 5 yıl süreyle ertelenecektir. Lakin;

Ceza Muhakemesinde usul esastan önce gelir. Dolayısıyla mahkemenin de HAGB kararı vermeden önce uyması gerekli bazı usuller mevcuttur.  CMK 231/6. fıkrasının c bendine ek cümle ile '' Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.'' denilmiştir. Kanun lafzından anlaşıldığı üzere; sanık hakkında HAGB kararı verecek olan mahkeme, öncelikle sanığa bunu kabul edip etmediğini sormak zorundadır. Sanık kabul etmediği taktirde söz konusu kuruma başvurulması mümkün değildir. 

Belirtmek gerekir ki; uygulamada, sanığın hakimin karşısına çıktığı ilk duruşmada (sorgu sırasında) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul edip etmediği sorulmaktadır. Kanımca bu son derece yanlış ve sanığın savunma hakkını etkileyen bir davranış olduğu gibi, sorguda hazır bulunan sanığa, yargılamanın en başında, henüz ortada hiç bir delil tartışılmaya başlamadan ve sanık hakkında mahkumiyet kararı verebilecek yeterli kanaat oluşmamışken sorulmasının, masumiyet karinesini alenen ihlal ettiği gibi yargıçların objektifliğine de gölge düşürebilmektedir. Nitekim HAGB' nin ilk duruşmada sanığa sorulması gibi bir kanuni düzenleme ve zorunluluk yoktur. 

Mahkemeler, tutuksuz yargılanan sanığın genelde son duruşmada hazır edilemediği gerçeği uyarınca bu teklifi yargılamanın başında yapmanın zaruret olduğuna inansa da CMK 216 ve 226/4 maddeleri uyarınca savunma makamını temsil eden sanık avukatının HAGB  teklifini kabul veya red hakkı mevcuttur. Bu haliyle usul yerini bulmuş olacaktır.

HAGB teklifinin ne zaman sorulacağı her ne kadar mühim bir sorun gibi algılanmasa da ve çoğu sanık avukatı da ilk duruşmada hagb yönündeki kararını mahkemeye belirtse de, yargılamanın son anına yani hüküm aşamasına gelinceye kadar her türlü yeni delilin ortaya çıkabileceği ve yargılamanın sanık aleyhine veya lehine seyir değiştirebileceği ihtimali gözetilmeden bu yönde bir beyan verilmesi doğru değildir. 

Kanaatimce; Hagb teklifi sorulduğunda, usuli itirazlarımızı dile getirerek, sorunun son duruşmada sorulmasını mahkemeden talep etmek yerinde olacaktır. Unutulmamalıdır ki; mahkumiyet için yeterli delil elde edilemeyen sanık hakkında, vicdanen beraat kararı vermek istemeyen mahkeme Hükmün Açıklanmasını geri bırakma yoluna gitmektedir. Oysa ki '' Şüpheden sanık yararlanır'' ilkesi uyarınca suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olması esastır. Mahkumiyet için yeterli delil bulunmayan sanık için verilecek bu tarz bir karar ise masum olan bir kişi hakkında mahkumiyet kararı verildiğini ancak bu kararın gerekli şartlar oluştuğundan ertelendiği anlamını taşıyarak hukuk devletine olan güveni zedeleyecektir. 

Şüphesiz ki Hükmün Açıklanmasının geri bırakılması kurumunun detaylı olarak düşünülerek kabul veya reddedilmesi için bir sebep de; bu karara karşı İstinaf kanun yolunun kapalı olmasıdır. Lakin; sanık hagb kararına karşı yalnızca Ağır Ceza Mahkemesine itiraz yolunu kullanabilecektir. İtirazı incelemeye yetkili mercii ise bu kararı yalnızca şeklen incelediği gibi, sadece sanığın HAGB' ye muvafakatı olup olmadığını, daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum olup olmadığı, yeniden suç işlemeyeceği kanaatinin varlığı, mağdurun zararının karşılanmış olması gibi şartları değerlendirerek itirazı inceler. Bu da demektir ki dosyanın esas yönünden incelemesinin yapılması mümkün değildir. Dolayısıyla sanık istinafa başvurma hakkını kaybetmiş ve olası bir beraat kararını kaybetmiş olur. 

Ceza Hukukunda Usule aykırılıkların değerlendirilmesi genelde Yerel Mahkemece yapılmak istenmez. Bu inceleme eskiden Yargıtay' a şimdi ise İstinaf' a bırakılmaktadır. Usul yönünden aykırılıkların bulunduğu bir dosyanın Temyiz merciinden bozularak döneceği aşikarken, HAGB kararı ile temyiz yolu kapatılan sanığın usuli itirazlarının da artık öne sürülemeyeceği çok açıktır. Dolayısıyla bir ceza davasında Avukatın ve sanığın öncelikle Hagb teklifini doğru zamanda değerlendirip karşılıklı müzakere ederek tüm sonuçlarıyla kabul veya red etmesi gerekir. Özellikle birden fazla ceza dosyası bulunan bir sanık hakkında beraat kararı çıkması ihtimalinin yüksek olmasına rağmen verilebilecek Hagb kararı diğer dosyalardan çıkabilecek HAGB kararlarını etkileyecektir. Unutulmamalıdır ki HAGB bazı durumlarda sanık lehine olsa da bazı durumlarda aleyhinedir. Avukatın müvekkil menfaatini gözetme zorunluluğu olduğundan tespitin doğru yapılması ve HAGB nin sanık lehine olacağı şüphesizse kabulü yönünde karar vermesi doğru olacaktır.

Ceza Muhakemesi tarihsel boyutuyla ve gelişim süreciyle incelendiğinde suç işleyen sanığın ıslahı ulaşılmak istenen amaçtır. Önemli olan, failin suç işlemeye olan yatkınlığını köreltmek ve bir daha suç işlemesini engellemek için gerekli önlemleri almaktır. Lakin HAGB, bazı suçlar ve bazı failler açısından değerlendirildiğinde suç işlemeyi alışkanlık haline getirmemiş ve bundan pişmanlık duyan sanık için doğru bir karar da olmaktadır. Çünkü Hapis cezası suç işleme yatkınlığı olmayan ancak; bazı dış etkenler sebebiyle buna zorunda kalmış ve işlediği suçtan son derece pişman sanık için çok ağır bir cezalandırma yöntemi olacaktır. Bu gibi durumlarda Cezaevinde infaz sırasında başka mahkumlarla ilişkiler kurup, içinde bulunduğu şartlardan etkilenerek daha fazla suç işlemeye eğilim gösterebilmektedir. 

Sonuç olarak, ceza yargılamasının savunma makamı olan Avukat ve Karar makamı olan Hakimin, Sanığın ceza dava dosyasındaki durumunu, hakkındaki lehe ve aleyhe delilleri, failin kişiliğini, somut detaylarla değerlendirerek bir karara varmalıdır.

HAGB, Mahkumiyet için yeterli delil bulunmayan ve fakat Beraat kararı vermek için ise Hakimin vicdanen rahatsız olduğu durumlarda adeta bir kaçış noktasıdır. Unutulmamalıdır ki, Masumiyet Karinesi ve Şüpheden Sanık Yararlanır ilkelerinin esas kabul edildiği ceza yargılamasında sanığa sunulmuş bir lehe seçeneğin bir kaçış noktası olarak görülmemesi için Müdafiiye çok önemli bir görev düşmektedir. Esas olan kaçış noktalarına sığınmaktansa öncelikle sanığın menfaatinin ve lekelenmeme hakkının gözetilmesidir.30.06.2017

Av. İpek ERTUĞRAL

ER&ER HUKUK VE DANIŞMANLIK

 
Copyright ©2016 ERER Hukuk Danışmanlık ve Arabuluculuk, Tüm hakları saklıdır. Web Tasarım - Elitnet Yazılım